Siyasi arenada partiler ve politikacılar birbirlerinden öğrenirler. Bir siyasetçinin bir seçimde iş gören stratejisi, bir sonraki seçimde rakipleri tarafından da kullanılabilir. Nitekim Murat Kurum da seçim kampanyasının ilk etaplarında sahaya, 2019’da Ekrem İmamoğlu’nu başarıya taşıyan stratejiye benzer bir stratejiyle çıktı. Büyük politik söylemlere müracaat etmeyen, salt İstanbul’a ve hizmet odaklanan, elden geldiğince kapsayıcı, yumuşak ve müspet bir dile yaslanan bir stratejiydi bu.
Lakin Kurum bu stratejiyi uzun süre devam ettiremedi. Muhtemelen araziden gelen verilerin beklenen tabloyu yansıtmaması ve Kurum’un İmamoğlu karşısında zayıf kalması üzerine, AK Parti rotayı 2019’dakine benzer bir beka siyasetine çevirdi. Evvela Erdoğan’ın, arkasından da onu takip eden Kurum’un söylemlerinde hizmet siyaseti geri çekildi, beka vurgusu öne çıkarıldı. Kurum, İmamoğlu’nu “Kandil uzlaşısının adayı” olarak tarif etmeye, daha vahimi İstanbul seçimlerini Gazze ile irtibatlandırmaya ve Gazze’deki mazlumların kaderinin seçimin neticesine göre şekilleneceğini söylemeye başladı.
Beka, öteden beri sağ siyasetin temel dayanaklarından biridir. İç ve dış tehditlere karşı devletin ve milletin birliğinin korunması, bekanın sabit bir unsurudur. Mamafih bekanın muhtevası ona müracaat edenin siyasi tasavvuruna bağlı olarak değişim gösterebilir. Mesela dün olduğu gibi çözüm süreci bir beka meselesi olarak kodlanabilir. Ya da bugün olduğu gibi sınır dışı operasyonlar beka üzerinden meşrulaştırılabilir. Veyahut Cumhur İttifakı’nın varlığı ile ülkenin varlığı eşanlamı kılınabilir, vatanın birliği mevcut iktidarın devamına bağlanabilir.
Geniş beka repertuarı
Çeyrek asra yaklaşan iktidar dönemi AK Parti’nin geniş bir beka repertuarının bulunduğunu gösterdi. Erdoğan’ın değişen şartlara göre farklı beka sebepleri üretmede ve kitlesini buna ikna etmede son derece mahir olduğuna şüphe yok. Bilhassa seçimlerden önce bekayı etkili bir biçimde devreye soktuğu ve seçmen tercihlerini kendi lehine yönlendirmede büyük bir başarı sağladığı da su götürmez. 2023 seçimlerini bu manada hep akılda tutmak gerekir.
Ancak yine de beka siyasetinin 2024’te de işlemesi ve Erdoğan’ın arzuladığı manzarayı ortaya çıkarması zor görünüyor. Dört hususun altı çizilebilir bu bağlamda:
Birincisi, 31 Mart’ta yerel bir seçimin yapılacak olmasıdır. Seçmenler yerel seçimler ile genel seçimler arasında bir ayrım yaparlar. Yerel seçimlerin bir iktidar değişimi yaratmayacağının farkındadırlar. Belediyeyi kim kazanırsa kazansın, bunun ülkenin genel güzergâhını değiştirmeyeceğini bilirler.
O nedenle yerel seçimlerde seçmenin kulağı, genel seçimlere oranla, beka siyasetine daha az açıktır. Seçmen bu seçimlerde yerel meselelere daha fazla hassasiyet gösterir. Dikkatini can yakıcı dertlerin üzerinde daha çok yoğunlaştırır. Beka, bu durumda, misal hayat pahalılığı, yüksek kiralar, işsizlik ve benzeri gibi insanları hayatlarından bezdiren sorunların üzerini örtmeye yetmez.
Yani seçmen, yerel seçimi iktidardan duyduğu rahatsızlığı göstermek ve iktidarı uyarmak için bir fırsat olarak değerlendirebilir. AK Parti’nin tarihinde bunun örnekleri var. 2007’de genel seçimde yüzde 47’yi bulan AK Parti 2009’da yerel seçimde yüzde 38’de kalmıştı. 2011’de genel seçimde yüzde 50’ye çıkan AK Parti, 2014’te yerel seçimde yüzde 45’e inmişti.
Söylem yarılması
İkincisi, muhafazakâr cenahtaki söylem yarılmasıdır. Yeniden Refah Partisi (YRP), daha bir yıl öncesine kadar Cumhur İttifakı’nın bir üyesi ve beka siyasetinin hararetli bir savunucusuydu. Ancak şimdi YRP, AK Parti ile yolunu ayırdı ve bunu ortada herhangi bir beka meselesinin olmamasıyla gerekçelendirdi.
YRP, seçimin ardından iktidarın değişmeyeceğini ve dört yıl daha ülkeyi AK Parti’nin yöneteceğini hatırlattı. Nihayetinde belediye başkanının seçileceği bir seçimi getirip ülkenin bekası ile ilintilendirmenin iler tutar bir tarafının olmadığını belirtti. YRP’nin bu çıkışı mühim; çünkü CHP söylediğinde dönüp bakmayacak AK Parti’ye müzahir ama hâlihazırda AK Parti’den hoşnut olmayan kesimlerin nezdinde bu çıkışın ciddi bir yankı bulması ve AK Parti’nin beka söyleminin inandırıcılığına büyük bir darbe indirmesi ihtimali yüksek.
Üçüncüsü, iktidar tabanını tahkim etmeye matuf beka siyasetinin aynı zamanda muhalefeti de bileylemesi ve farklı muhalif grupları muhalefetin en güçlü adayı etrafında kenetlemesidir. CHP dışındaki başta DEM Parti, İYİ Parti ve TİP olmak üzere muhalefet partilerinin seçmenlerinin bir bölümünün oy tercihlerine, sadece iktidara kaybettirme düşüncesinin damgasını vuracağı muhakkaktır.
Bu seçmenler iktidarın kazanmasını engellemek için kendi adaylarına değil, iktidarın karşısındaki en güçlü aday olan CHP adayına oy vereceklerdir. CHP bu nedenle İstanbul’da Türkiye ortalamasının üzerinde oy alacak, diğer muhalefet partileri ise Türkiye ortalamalarının altında kalacaklardır. Eğer beka siyasetinin dozu DEM Parti hedef alınarak artırılırsa, o vakit DEM Parti’den CHP’ye akan oyun nispeti daha da artabilir. Bu da İmamoğlu’na avantaj sağlar.
Geçmişin mirası
Dördüncüsü ise, 2019 tecrübesidir. Beş yıl önceki yerel seçimlerde de AK Parti, beka siyasetinin dibini bulmuştu. CHP’nin kazanması halinde belediyelerin yönetilemez hale geleceğinden ve belediyelere teröristlerin doldurulacağından tutun da Sisi’nin zafer kutlaması yapacağına kadar iç ve dış siyasetle alakalı tesirli olacağı düşünülen her iddia seçmenin başına boca edilmişti. Ama büyükşehirlerde seçmenin çoğunluğu bu siyasete iltifat etmedi ve belediyeleri CHP’li adaylara teslim etti. Ayrıca aradan geçen süre zarfında 2019’daki bu söylem üç açıdan da yanlışlandı:
Bir, CHP’li başkanların yönetiminde kaotik bir durum ortaya çıkmadı, halkın memnuniyet düzeyi farklı olsa da CHP’liler belediyeleri idare ettiler. İki, halkı korkutmak için ortaya atılan iddiaların (belediye kadroları teröristler verilecek, su faturalarınızı teröristler getirecek vs.) hepsi boş çıktı. Öyle ki bahse konu iddiaların maddi bir temelinin olmadığı ve sırf siyasi rekabet saikiyle dillendirildiği bizatihi bu iddiaların sahibi eski İçişleri Bakanı tarafından kabul edildi. Ve üç, o dönemde AK Parti ileri sürdüğü iddialarının tersi davranışlar sergiledi, mesela seçim döneminde bir nefret sembolü haline getirilen Sisi ile sonradan dost ve kardeş olundu.
Ezcümle beka siyasetinin inandırıcılık kapasitesi düne göre daha düşük ve yerel seçimlerin bir beka meselesi olmadığı kanaati bugün çok daha yaygın. Vaziyet bu iken eski tarzda ısrar etmek, AK Parti’nin ve adayının durumunu iyileştirmektense daha da kötüleştirebilir. Dolayısıyla beka siyasetinin kendisi, Kurum için bir beka sorununa dönüşebilir ve onun bekasını karartabilir.